14 Mart 2013 Perşembe

Edebiyat-DESTAN DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI


Destan Dönemi-Mitler

İnsanların doğa olaylarına duydukları hayranlık mitleri, masal ve destanları oluşturmuştur. Mitler, ilkel insan topluluklarının, evreni, dünyayı ve doğa olaylarını yorumlamak, henüz sırrını çözemedikleri hayatın ve evrenin çeşitli görüntülerini bir anlama bağlamak ihtiyacından doğmuş hikâyelerdir. Destan döneminin ve mitlerin özellikleri şunlardır:


Mitler destan döneminde ortaya çıkmıştır.
Destan döneminde bilimle evreni henüz anlayamayan insanların deprem, şimşek, yankı, rüzgâr, uyku gibi doğal olaylara göç, savaş, işgal gibi sarsıcı olaylara düş yoluyla olağanüstü nitelikler kazandırmaları mitolojik ögeleri oluşturmuştur.
Destanlarda da mitolojik ögelerin etkisi vardır.
Destan dönemi bütün milletlerde yaşanmıştır. Bundan dolayı birbirinden uzak milletlerin destanlarında veya efsanelerinde aynı konular işlenmiştir.
Milletler, mitolojik motiflerle süsledikleri geçmişlerini destanlar yardımıyla ifade ederler.
Destan döneminde ayrıca, destanları oluşturan çekirdek olaylar yaşanmıştır.

Türk – Yunan – İran – Çin Mitolojik Unsurları
Bütün milletlerde benzer ve farklı mitolojik unsurlar görülür. Bütün bu unsurlar evreni anlamak isteyen ilkel insanın arayışının ürünüdür.

Türk mitolojisinde bozkurt, ay, yıldız, su, ışık, ağaç, demir, Hayat Ağacı gibi doğayla ilişkili mitolojik unsurlar varken Yunan mitolojisinde insan öğesinin önemi dikkat çekmektedir. Zeus (Göğün, yıldırımın hükümdarı, tanrıların tanrısı), Posedion (Denizlerin ve suların tanrısı), Hades (Ölüm ülkesi, yeraltı tanrısı) Eros (Aşk tanrısı) gibi tanrılar, insan biçimindedir ve yaşantı ve eylemleri insanlar tarafından bilinir. Çin mitolojisinde doğaüstü bir canlı olan ejderha ve dengeli etkileşimleriyle dünyanın varlıkların devamını sağlayan “Yin – Yang” olarak adlandırılan iki evrensel güç dikkat çekmektedir. İran mitolojisinde Rüstem, hükümdar Dahhak gibi olağanüstü özellikleri olan mitolojik karakterler ve Simurg, Huma gibi kuşlar öne çıkar.

Bir millete has özellikler taşıyan mitolojik unsurların yanında farklı milletlerde ortak özelliklere sahip mitolojik unsurlar da görülür. Örneğin Yunan mitolojisindeki eşsiz ve yenilmez kahraman örneği olan Herkül’le İran mitolojisindeki Rüstem normal bir insanın gücünün çok ötesindeki özellikleriyle benzerlik taşır. Bununla birlikte Türk mitolojisinde tanrı, soğuktan donmak üzere olan insanlara acıdığı için “ateş”i verirken Yunan mitolojisinde tanrılar insanların donmasına seyirci kalır ve ateşi insanlara vermezler, Promete, ateşi tanrılardan çalarak insanlığa hediye eder.

Destanların Anlatıcıcısı ve Destan Dili

Bu dönemde Türk boylarında “ozan, baksı, kam, şaman” gibi isimlerle anılan bir sanatçı tipi vardır ki bunlar, sadece sanatçı kimliği olan kişiler değildir. Bunlar; “müzisyenlik, bilim adamlığı, din adamlığı, hekimlik, kâhinlik” vb. gibi pek çok özelliklere sahiptirler. Bunlar “sığır, şölen, yuğ” gibi törenlerin baş aktörleridir. Bu kişiler törenleri idare etmişler, törenlerin niteliğine göre sagu ve koşuk söylemişlerdir. Destan da anlatan bu kişilere “ırcı”, “yıra”, “destancı” adı da verilmiştir.

Genel olarak “ozan” adıyla bilinen bu sanatçılar, sözlü edebiyat ürünlerini özel zamanlarda kopuz eşliğinde okumuşlardır. Bu ürünler zamanla tören ortamlarından ayrılarak bağımsız bir dil hâlini almaya başlamıştır. Böylece halk edebiyatının ilk örnekleri oluşmuştur.

Destan döneminde Türkçe katışıksız, yalın özellikler taşır. Yabancı sözcükler çok azdır; çünkü bu dönem, edebiyatımızın yabancı etkisinde kalmayan dönemidir. Orta Asya Türkleri, ana dillerini işlemiş, yazı dilimizi hazırlamışlardır. Bu dönemde sözdizimi, yalın ve açıktır.

Destanların Diğer Türlerle Karşılaştırılması

Destanlar, ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum hikâyelerdir. Destanın ortaya çıkışı yaşanmış bir olaya dayanır. Zamanla bu olay halk arasında anlatıla anlatıla olağanüstü niteliklere ve hayali öğelere sahip olur. Manzumken bir masal havasına bürünür ve bu şekilde yaşayarak devam eder. Onun içindir ki manzum destanlarımız düzyazı şeklinde yazıya geçirilmiştir. Olaya dayalı yazı türleri olan roman ve hikâye ise toplumu derinden etkilemiş bir olaya veya kahramana dayalı olmak zorunda değildir. Roman ve hikâyede bir uluslun hayal dünyası ve ortak sembolleri yoktur. Roman veya hikâyeyi yazar, kendi hayal dünyasıyla oluşturur. Roman veya hikâye yazarı, gerçekçi bir tutuma sahipse eserde hayali öğelere hiç yer vermez. Roman ve hikâye, tamamen kurgu olabilir. Yani yaşanmamış olaylardan söz edebilir, ama bunlar gerçeğe uygundur, yani olağanüstü değildir. Roman uzun olabilirken hikâyeler uzun değildir. Destanlar ise uzun metinlerdir.

Destanların Özellikleri

Destanlar Türk Edebiyatının ilk örnek metinleridir.
Milletlerin toplumu derinden etkileyen, tarihî öneme sahip önemli olaylarını (doğal âfetler, savaşlar, göç, yangın vb.) konu edinirler.
Manzum ve uzun hikâyelerdir.
Olağanüstü olaylar ve olağanüstü özelliklere sahip kahra­manlar vardır.
Destanlar ağızdan ağıza dolaşmak suretiyle oluşmuştur ve ilk söyleyeni belli değildir. Bunun için de anonim ve sözlü edebiyat ürünleridir.
Destanlarda anlatılan olayların geçtiği yer ve zaman bilin­memektedir.
Kahramanlar seçkin kişilerdir. (Kral, Han, Hakan vb.) Lider ve kurtarıcı rolündedir.
Ait oldukları ulusun ortak görüşlerini yansıtır.
Ulusal dilde ve ulusal nazım ölçüsüyle söylenir.
Konuları savaş, deprem, yangın, mizah, ünlü kişilerin ya­şamlarıdır.
Destan Döneminin Özellikleri

Eski Türklerin şiirlerinde kahramanlık, cesaret, binicilik, at sevgisi, askerlik, savaş, aşk ve tabiat işlenen başlıca konulardır.
İslamlık öncesi Orta Asya Türk şiirinin Divan-ı Lügat-it Türk dışında bulunan en dikkate değer örneklerini Uygur alfabeli Turfan metinlerinde görüyoruz.
Eski Türk şairlerine Türk boyları arasında şaman, oyun, baksı, ozan gibi adlar veriliyordu. Bu adlar eski çağlarda kullanılmış, geleneklerine çok bağlı Türkler arasında İslamiyet’ten sonra da yaşamıştı.
Bağlı bulundukları boylara yaşadıkları çağlara göre adları, kıyafetleri, kullandıkları sazlar az çok değişmekle birlikte kopuz isimli sazla şiirler söylemişlerdir. Bunların yanında aşk şiirleri ve ölenlerin arkasından ağıtlar söylerler. Ayrıca Tanrılara kurban sunmak, kötü cinlerden gelen kötülük ve hastalıklara afsunla engel olmak, hastaları iyileştirmek gibi görevleri de vardır. Baksılar bu işleri yaparken kendilerinden geçip dinleyenler üzerinde büyük etki bırakırlar.
İlk çağlarda söylenen bu şiirler halkın ortak duygularını simgeliyordu. Törenlerde bir ağızdan söylenip halkın malı oluyordu. Şiirler yeni ağızlardan yapılan eklemelerle az çok değişse bile, söylendiği zamanlardan hatıralar saklar.


Sözlü Edebiyat
Henüz yazının kullanılmadığı dönemdir. Başlangıcı bilinmemektedir. Yazı henüz olmadığı için bu dönemin bütün ürünleri sözlü ürünlerdir. Dilden dile, kuşaktan kuşağa söz yolu ile aktarılan bu dönemin verimlerinin bir kısmı günümüze kadar gelmiştir. Bu dönemin sözlü ürünleri tamamen ulusal özellikler taşır. Orta Asya’daki Türk boyları arasında yaygın olan bu edebiyat şiir ekseninde gelişmiştir. Bunda ölçülü, uyaklı sözlerin akılda daha kolay kalmasının etkisi vardır elbette.

Sözlü Edebiyat İle Mitoloji Arasındaki İlişki

Destan, sözlü edebiyatın ilk ürünlerinden biri olduğu için destanlardaki mitolojik öğeler sözlü edebiyatta sık sık görülmektedir. Mitoloji, toplumu derinden etkileyen olayların halk arasında anlatılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Sözlü edebiyatın halk arasında meydana geldiği göz önüne alındığında mitoloji ile sözlü edebiyat arasında yakın bir ilişki vardır. Kadın, at, bozkurt, ışık, ağaç gibi mitolojik öğeler sözlü edebiyatta da yer almaktadır. Destan döneminde mitolojik hikâyeler sözlü edebiyatın özellikle de destanların oluşumunu hızlandırmıştır.

Sözlü Edebiyatın Özellikleri


Nazım şekilleriyle, kullanılan ölçüyle tamamen ulusal bir edebiyattır.
Şiirler “ozan, baksı, kam” denen şairler tarafından “kopuz’ denen bir saz eşliğinde söylenirdi.
Şiirler ulusal ölçümüz hece ile, hecenin de daha çok 7′li, 8’li ve 11’li ölçüsüyle söylenmiştir.
Şiirlerde daha çok yarım uyak ve redif kullanılmıştır.
Şiirlerde kullanılan nazım birimi dörtlüktür.
Dil, gelişim aşamasında olduğundan sözcük sayısı bakımından zengin değildir. Aynı zamanda yabancı dillerin etkisine de kapalıdır. Türkçede yabancı dillerin etkisi bu dönemde görülmemektedir.
Bu dönemin ürünleri sav, sagu, koşuk ve destanlardır.
Şiirler sığır denen av törenlerinde, şölen denen ziyafetlerde ve yuğ denen, ölen bir kişinin ardından yapılan törenlerden doğmuştur.
Şiirlerde kahramanlık, yiğitlik, savaş, doğa ve aşk konuları işlenmiştir.


İslamiyet Öncesi Lirik Şiir
İslamiyet öncesi dönemde Türkler Orta Asya’da göçebe bir toplumdular. Kabileler halinde yaşayan Türklerin tek bir hükümdarı vardır. Bu hükümdara hakan veya kağan denilirdi. Önemli günlerde şölen veya toy denilen tören düzenlerlerdi. Bu törenlerde kopuz isimli müzik aletiyle şiirler söyleyen ozan, şaman, kam denilen şairler bulunuyordu. Bu ozanlara söyledikleri şiirlerin genel özellikleri şunlardır;

Kopuz eşliğinde okunmak için söylenmiştir.
Hece ölçüsü kullanılmaktadır.
Kullanılan nazım birimi dörtlüktür.
En çok redif ve yarım kafiyeden yararlanılmıştır.
Diğer dillerin etkisinden uzak saf sade bir Türkçe kullanılmıştır.
Yazıya geçirilmemiş ya da çok geç geçirilmiştir.
En çok tabiat, aşk, kahramanlık kavramları işlenmiştir.
İslamiyet öncesi Türk şiirinin çeşitleri destan, koşuk ve sagudur.
SaguEski Türklerde sevilen, sayılan bir kişinin ölümünden sonra düzenlenen cenaze törenine “yuğ töreni”, bu törenlerde söylenen şiirlere “sagu” adı verilmiştir.

Saguların Genel Özellikleri:

7’li hece ölçüsü ile söylenip kafiye şeması aaab şeklindedir.
Nazım birimi dörtlüktür.
Sagular da koşuklar gibi “kopuz” eşliğinde söylenmiştir.
Ölen kişinin yiğitliğini, yaptığı işleri, değerini anlatan, ölümünden doğan acıyı dile getiren sagular, bir tür “ağıt”tır.
Sagular, sanat kaygısından uzaktır. Samimi bir dille söylenmiştir.
Sagular, koşuk nazım şekliyle söylenir. Divan-ı Lûgati’t Türk’te yer alan Alp Er Tunga sagusu, bu türün önemli bir örneğidir. Bu sagunun tamamı on iki dörtlüktür.
Sagular, sözlü edebiyat döneminin ürünlerindendir.
Sagunun Halk edebiyatındaki karşılığına ağıt; Divan edebiyatındaki karşılığına ise mersiye adı verilir.
Geçmişte bu şiirlerde, ölen bir devlet adamının, bir kahramanın veya sevilen herhangi bir kimsenin ölümünden duyulan bir üzüntü dile getirilirken, günümüzde ise her insan için söylenebilmektedir.
KoşukEski Türklerde eğlencelerde söylenen, genellikle aşk, doğa ve yiğitlik konularını işleyen, “kopuz” adı verilen çalgı eşliğinde söylenen şiirlere “koşuk” adı verilir.

Eski Türkler yılda bir kez, belli dönemlerde, “sığır” adını verdikleri kutsal av törenleri düzenlerlerdi. “Şölen” adı verilen ziyafetlerde ve kazanılan savaşlardan sonra bütün boyların erkekleri bir araya gelerek eğlenirdi.

Koşukların Genel Özellikleri:

Hece vezniyle söylenen bu şiirlerde genellikle yarım kafiye kullanılmıştır.
Dörtlük nazım birimiyle yazılan bu şiirlerin uyak düzeni (aaab cccb dddb) şeklindedir.
Koşuk; söyleyiş biçimi, söylenme ortamı, zamanı ve şekil özellikleri bakımından, Âşık edebiyatı nazım şekillerinden koşma’yla; Divan edebiyatı nazım şekillerinden gazel ile büyük benzerlikler göstermektedir.
İslamiyet Öncesi Olay Çevresinde Oluşan Metinler

İslamiyet öncesi dönemde olay çevresinde gelişen edebi metin örnekleri olarak sadece destanlar mevcuttur.

Destan: Eski çağlarda genellikle tanrıların, olağanüstü güçlerin yaptıkları savaşları, savaş katılanların başlarından geçenleri, gösterilen kahramanlıkları, yaşana olağanüstü olayları, felaketleri hayal gücüyle donatarak ve manzum olarak anlatan ürünlere denir. Bunların çoğu anonimdir. Mitolojiyle karıştırmamak gerekir. Mitolojinin kahramanları tanrılar ve tanrılaştırılmış insanlardır. Ayrıca, Âşık Edebiyatı nazım şekillerinden ‘destan’ın söyleyeni bellidir.

Bir milletin destanının olabilmesi için;

Milletin tarihinin efsaneler yaratma dönemine uzanacak kadar eski olması,
O milleti tarihinde unutulmaz tabiat olayları, büyük savaşlar, göçler, istilalar, yeni coğrafyada vatan kurmalar gibi halk hayat ve hafızasını nesillerce meşgul edecek olaylar bulunması,
Bütün bu olayları derleyip gelecek nesillere aktarılmasını sağlayacak birisinin olması gerekir.
Destanların Özellikleri

Olağanüstü olaylara ve kişilere yer verilir.
Destanların söyleyeni belli değildir.
Bir milletin ulusal törelerini, inançlarını ve değerlerini yansıtır.
Destan kahramanlarına tarih sayfalarında rastlanabilir(Oğuz Kağan Destanı-Mete Han)
Destanlar doğal ve yapma destanlar olmak üzere ikiye ayrılırlar:
A. Doğal Destanlar: Milletlerin ilkel çağlarında kendiliğinden oluşan, ait olduğu milletin vicdanında derin izler bırakan bir olayın nesilden nesile aktarılarak -hayal gücü de katılarak- anlatılmasıdır. Anonim özellikler gösteren bu destanlar derlenip şekillenir.

İlyada ve Odysseia (Homeros)
Şehname (Firdevsi)
Kalevala (Lönnört)
Nibelungen (Wagner): Almanların
Ramayana: Hintlilerin
Chasenderolant: Fransızların
Oğuz Kağan, Türeyiş
B. Yapma Destanlar: Yeni ve yakın çağlarda, herhangi bir tarihi olayın bir şair tarafından yazılmasıyla oluşan destanlardır.

Vergilius (Aeneis, Latin Edb.)
Çılgın Orlando (İtalyan şair, Ariosto)
Kurtarılmış Küdüs (Tasso)
Kaybolmuş Cennet (Milton)

Destanlar

Destanlar henüz aklın ve bilimin toplum hayatına tam anlamıyla hâkim olmadığı ilk çağlarda ortaya çıkmış sözlü edebiyat ürünleridir. Milletleri derinden etkileyen tarihî ve sosyal olayları anlatan edebî eserlere destan adı verildiğini biliyoruz. Bu tür edebî eserler deprem, bulaşıcı hastalık, kuraklık, kıtlık, yangın, göçler, savaşlar ve istilâlar gibi önemli olayların etkisiyle tarihin eski çağlarında meydana gelmiştir.

Destanlar üç safhada oluşur:

Doğuş Safhası: Bu safhada milletin hayatında iz bırakan önemli tarihî ve sosyal olaylar, bu olaylar içinde yüceltilmiş efsanevî kahramanlar görülür.
Yayılma Safhası: Bu safhada, söz konusu olay ve kahramanlıklar, sözlü gelenek yoluyla yayılır. Böylece bölgeden bölgeye ve nesilden nesle geçer.
Derleme (yazıya geçirme) Safhası: Bu safhada, sözlü gelenekte yaşayan destanı, güçlü bir şair, bir bütün hâlinde derleyip manzum olarak yazıya geçirir. Çoğu zaman bu destanların kim tarafından derlendiği ve yazıya geçirildiği belli değildir.

Destan Çeşitleri

Tabii (Doğal) Destan: Toplumun ortak malı olan ve birtakım olaylar sonucu kendiliğinden en oluşan destanlardır. Örnek: Oğuz Kağan Destanı
Yapma (Yapay) Destanlar: Bir şairin, toplumu etkileyen herhangi bir olayı tabiî destanlara benzeterek söylemesi sonucu oluşan destanlardır. Örnek: Üç Şehitler Destanı – Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

Destanların Genel Özellikleri

Anonimdirler.
Genellikle manzumdurlar. Az olmakla beraber nazım-nesir karışık olan destanlar da vardır. Bazıları, manzum şekilleri unutularak günümüze nesir hâlinde ulaşmıştır.
Olağan ve olağanüstü olaylar iç içedir.
Destan kahramanları olağanüstü özelliklere sahiptir.
Destanlar, tarihî ve sosyal olaylardan doğarlar. Bu eserlerde genellikle, yiğitlik, aşk, dostluk, ölüm ve yurt sevgisi gibi temalar işlenir.
Bir edebiyat türü olan destan, zamanla asıl anlamını yitirmiş, âşık edebiyatında savaşları, ünlü kişileri, gülünç olayları anlatan eserlere de destan denilmiştir.
Türk destanları, İslamiyet’ten önceki destanlar ve İslamiyet’ten sonraki destanlar olmak üzere ikiye ayrılır.

İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK DESTANLARI
Altaylara Ait Destanlar

Yaratılış DestanıSakalara Ait Destanlar

Alp Er Tunga Destanı
Şu DestanıHunlara Ait Destanlar

Oğuz Kağan Destanı
Attila DestanıGöktürklere Ait Destanlar

Ergenekon Destanı
Bozkurt DestanıUygurlara Ait Destanlar

Türeyiş Destanı
Göç Destanı
İSLAMİYETTEN SONRAKİ TÜRK DESTANLARI

Karahanlı Dönemi – Satuk Buğra Han Destanı
Kazak-Kırgız Dönemi – Manas Destanı
Moğol Dönemi – Cengiz Han Destanı (Cengiz-Name)
Tatar-Kırım Dönemi – Timur Destanı
Tatar-Kırım Dönemi – Edige Destanı
Beylikler Dönemi – Danişmend Gazi Destanı (Danişmend-Name)
Selçuklular Dönemi – Battal Gazi Destanı (Battal-Name)
Osmanlılar Dönemi – Köroğlu Destanı
Yazılı Edebiyat (Göktürk ve Uygur Metinleri)

Yazılı Edebiyat

Bu dönem Göktürkler ve Uygur dönemi eserlerini kapsar. Mezar taşlarından oluşan kitabeler ile Uygur hanlıklarından kalan ve daha çok Buda ile Mani dinlerine ait eserler vardır.

Yazıtlara “bengü taşlar” da denmektedir. Bengü taş; ebedî, sonsuz taş demektir. Özellikle kağanların ve devletin ileri gelenlerinin ölümünden sonra, onlar adına bir anıt yaptırmak, Göktürklerde bir gelenek hâlini almıştır. Diktirilen taşlar üzerine kağanlar istediklerini yazmış, bütün milletin ona göre davranmasını istemişlerdir. Kağanlar, bu sözlerin taşlar üzerinde ebedî olarak kalacağını ve Türk milletinin sonsuza kadar bunlardan ders alacağını düşünmüşlerdir. Göktürklerden sonra Uygurlar bu geleneği devam ettirmişlerdir.

Bu yazıtlar bulundukları yerlere göre dört grupta toplanır: Moğolistan, Yenisey, Talaş ve Kazakistan bengü taşları. Bunlar içinde Moğolistan’da bulunan Göktürklere ait Orhun Anıtları ve Uygurlara ait Yenisey Yazıtları önemlidir. Bu dönemi Göktürk ve Uygur dönemi eserleri olarak iki grupta inceleyebiliriz:

1. Göktürk (Orhun) Yazıtları

Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri), Göktürklerin ünlü hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma, yazılı, dikilitaşlardır. Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilen bu anıtlar konu ve dil bakımından önemli eserlerdir. Abidelerin yazarı Yollug Tigin’dir. Doğu Göktürk tarihi ile ilgili bilgiler içerir. Söylev türündedir. Türk tarihi, Türk toplumunun yaşam biçimi, dünya görüşü ile ilgili bilgiler içerir. Kitabelerin bir yüzü Göktürk alfabesiyle, bir yüzü Çince yazılmıştır. Kitabeleri 1893′te Wilhelm Thomsen çözmüştür.

Orhun Abidelerinin yazıldığı Göktürk alfabesi 38 harflidir. Bu alfabede 4 sesli. 9 birleşik. 25 de sessiz harf bulunmaktadır. Göktürk alfabesi, Türklerin ulusal alfabesidir. Göktürk yazısı sağdan sola, yukarıdan aşağıya doğru bitiştirilmeden yazılır. Sözcükleri ayırmak için genellikle iki nokta konur.

Kül Tigin ve Bilge Kağan anıtlarında metinler, yukarıdan aşağıya doğru yazılmış ve satırlar sağdan sola doğru dizilmiştir. Göktürk alfabesi, büyük ünlü (sesli) uyumu dikkate alınarak düzenlenmiş bir alfabedir.

Tonyukuk Anıtı: 724-726 yılları arasında dikilmiştir. Bu anıtı diktiren ve üzerindeki yazılan yazdıran Bilge Tonyukuk’tur. Anıtta Türk milletinin Çin tutsaklığından kurtuluşu ve İlteriş Kağan zamanında Göktürklerin Oğuzlarla, Kırgızlarla ve Çinlilerle yaptığı savaşlar anlatılmakta; bütün bu olaylarda Bilge Tonyukuk un rolü özellikle belirtilmektedir.

Bilge Tonyukuk, başvezirlik ve başkumandanlık yapmış olan büyük bir siyasetçidir. Göktürk devletinin politikasına uzun zaman yön vermiş, akıllı ve hikmet sahibi bir devlet adamıdır. Bilge Tonyukuk, aynı zamanda edebiyatımıza hatıra türünün ilk temsilcisi ve ilk Türk tarihçisidir. İki parça hâlindeki anıtında, içinde bulunduğu olayları sade ve sanatsız bir şekilde, halk diliyle anlatmıştır. Olayları sözü uzatmadan, ana çizgileriyle vermiş; yeri geldikçe milletin ders alması için öğütlerde bulunmuştur. Zaman zaman atasözlerine ve deyimlere başvurmuştur.

Kültigin Anıtı: 732′de Türk kağanı Kültigin için Yollug Tigin tarafından yazılmıştır. Anıtta kağanın ölümü ve adına düzenlenen yas töreni anlatılmıştır.

Bilge Kağan Anıtı: 735′te dikilmiştir. Bilge Kağan’ın yiğitlikleri ve Türk milletine iletmek istediği mesajlar anıtın içeriğini oluşturur. Anıtta Bilge Kağan’ın ağzından devletin nasıl büyüdüğü anlatılmıştır.

Göktürk Yazıtlarının Önemi ve Özellikleri


Göktürk Yazıtlarını (Orhun Abideleri), Türkçenin yazılı en eski kaynağıdır.
Günümüzün birçok sözcüğü, ilk haliyle bu yapıtlardadır.
Bu yazıtlar, Türk tarihine ışık tutan önemli belgelerdir.
Göktürk Yazıtları, bir hakanın, halkına hesap vermesi, halkın devlete, millete karşı görevlerinin hatırlatılması, düşmanın entrikalarına nasıl karşılık verileceğinden söz edilmesi ve Türklerin yüksek ahlak ve seciyesinin anlatılması açısından önemlidir.
Bu anıtlar Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metindir. Türk tarihinin taşlar üzerine yazılmış ilk belgesidir.
Türk hitabet sanatının erişilmez bir şaheseridir.
Yalın Türkçenin önemli örnekleridir.
Türk dilinin kaynağı, Türk yazı dilinin başlangıcının bilinmeyen dönemlere kadar gittiğinin delilidir.
Eski Türkçe döneminin en önemli eserleridir.
Türk dilinin ilk yazılı belgeleridir.
II. Göktürk (Kutluk) devleti döneminde dikilmiş olup, I. Göktürk devletinin tarihi anlatılır.
İlk siyasetname örneğidir.
İçinde “Türk” kelimesinin geçtiği ilk metindir.
38 harften oluşan Göktürk alfabesi ile yazılmıştır.
Günümüzde Moğolistan sınırları içerisindedir.
Yazarı Yolluğ Tigin’dir.
“Türk” adının geçtiği ilk yazılı belge ve Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleri olan Göktürk abidelerindeki yazılar 1893 yılında Prof. Thomsen ve Radloff tarafından okunmuştur.Göktürk Yazıtlarının Dil Özellikleri

Göktürk yazıtlarındaki düzyazı, o zamanki Türkçenin en yüksek anlatım özelliklerini taşır.
Şiirsel bir anlatımla oluşturulmuştur.
Bugünkü düzyazıya örnek olacak bir cümle yapısı; duru, açık, yalın, destansı bir söyleyişi vardır.
Dil, yabancı etkilerden uzaktır.

2. Uygur Metinleri

Göktürk devletinin yıkılmasından sonra kurulan Uygur hanlıklarından kalma eserlerdir. Daha çok Buddha ve Mani dininin esaslarını anlatan metinlerdir. Bunlar Turfan yöresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Uygurların kâğıda kitap basma tekniğini bildikleri anlaşılmaktadır. Dönemden kalma birçok hikâyenin yanında “kökünç” denilen bir tür ilkel tiyatro eserleri de vardır. Uygurlar bu eserleri 14 harfli Uygur alfabesiyle yazmışlardır.

Uygurlara ait metinler, üslup ve hikâye ediş bakımından Göktürk Yazıtlarına benzer. Ancak Kül Tigin ve Bilge Kağan Anıtı’ndaki yüksek heyecan, millî şuur ve lirizm Uygurlara ait yazıtlarda pek görülmez. Uygur yazıtları çoğunlukla mezar taşı olarak dikilmiştir.

Bu taşların bazıları birkaç kelimelik, çoğu 5-10 satırlıktır. İçlerinde 10 satırı geçenleri de vardır. Yenisey bengü taşları sade ve abartısız bir dille yazılmıştır. Çoğunlukla yazıt sahibinin kendi ağzından kısa özgeçmişi ve aile bireylerine, akrabalarına, arkadaşlarına, hükümdarına, ülkesine ve milletine doyamadan bu dünyadan ayrıldığını anlattığı yazıtlarda oldukça içten bir söyleyiş vardır.

Uygurlara ait yazıtlardan ilki, Uygurların ikinci hükümdarı Moyunçur adına dikilmiştir. Moğolistan’ın Sine Usu Gölü civarında bulunan yazıt, Kutlug Bilge Kül ve Moyunçur devirlerinden bahsetmektedir.

Uygurların ikinci devresinde ortaya konan eserlerde, önemli değişiklikler görülür. Her şeyden önce Göktürk yazısı bırakılmış, Soğd alfabesiyle eserler verilmiştir. Bu devirde daha çok Budizm ve Manihaizm dinlerine ait eserler ağır basmaktadır.

Bunlardan başka Altun Yaruk ile İki Kardeş Hikâyesi, özel bir değere sahiptir. Altun Yaruk’ta Budizm inancının temel kurallarından söz edilmektedir. Sekiz Yükmek adını taşıyan metin, kelime zenginliği bakımından dikkati çekmektedir. Metinde açık bir ifade hâkimdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder